Türkçe Paragraf Testi – 8

1. Şiir yazmaya başladığım sıralarda ünlü olmaya çok imrendiğimi saklamayacağım. Fakat sonra sonra, gerçek ünlüleri yalancı ünlülerden ayırt etmeye başlayınca, bir okuyucu kitlesi tarafından sevilip beğenilmenin kolay bir iş olmadığını anladım ve bu anlayışla çalışmaya koyuldum. Bugün ünlü bir şair sayıldığım için ünü hor gördüğüm de sanılmasın; hem, bırakın ünlü olmayı, gerçekten güzel bir şeyler yazmanın insana verdiği haz, az şey midir?

Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Edebiyata karşı ilk ilgi sizde ne zaman ve nasıl uyandı?

B) En çok hangi şairlerin etkisinde kaldınız?

C) Şiirimizin gelişmesi ünlü şairlere mi bağlıdır?

D) Bir gün ünlü bir şair olacağınızı tahmin eder miydiniz?

2. Ders kitapları, elbette değişik alanlarda eğitim gören öğrencilere de Türk dilini ve edebiyatını öğretecektir. En önemlisi, onlarda bir dil bilinci uyandıracaktır. Çoğu kimse, doğru, ve güzel konuşmayı edebiyatçılara özgü bir iş sanır. Oysa….

Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?

A) Dil duygusunu ve bilincini elde edenler, Türkçeyi daha doğru ve güzel kullanır.

B) Diller olduğu gibi kalmaz, sürekli değişir ve gelişir.

C) Orta öğretimde okutulan edebiyat kitapları, büyük ölçüde öğrencinin dil anlayışını belirler.

D) Bir ekonomistin; bir teknik adamın da Türkçeyi kusursuz kullanması gerekir.

3. …..Kimisi, yazı yazarken ayaklarını bir leğen dolusu suya sokarmış. Kimi, yatağa girip başına da bir buz torbası oturtmadan tek satır yazamazmış. Kimileri, yazacağını yazıp bitirene dek deli danalar gibi döner, kimi de masa başından hiç kalkmazmış.

Aşağıdaki cümlelerden hangisi, bu parçanın başına getirilemez?

A) Yazı yazmanın yöntemleri yazardan yazara değişir.

B) Her romancı, yazarken kendine özgü bir yöntem kullanır.

C) Yazı yazma yöntemi, romancıdan romancıya değişiklik gösterir.

D) Her romancının kendine özgü bir anlatım biçimi vardır.

4. Hayır. Söylemek istediğim, gerçek sanatçı herhangi bir okuyucu kitlesini değil, kendi anlayışına uygun okuyucuları düşünerek yazar. Bu bakımdan sanatçının halkın seviyesine inmesi söz konusu olamaz. Ancak bizde toplumcu olduklarını, geniş bir kitle için yazdıklarını iddia eden çoğu şairimiz toplumun zerre kadar anlamayacağı şeyler yazmaktadırlar. Onun için gerçekten derin bir çelişki içindedirler.

Bu paragraf aşağıdaki sorulardan hangisine verilmiş bir cevap olabilir?

A) Sanatçı, eserlerinde halkın kullandığı günlük konuşma dilini kullanmamalı mı?

B) Sanatçıyla okuyucu farklı dillerle konuştukları için mi sanat anlaşılmıyor?

C) Sanatçının, eserinde halkın seviyesine inmesi

gerektiğini mi savunuyorsunuz?

D) Birçok sanatçı eserlerinde kullandığı dili günlük yaşamında kullanmıyor mu?

5. (I) Eski İstanbul’da berberlerin özel dükkânları yoktu. (II) Berberler işlerini genellikle büyük kahvehanelerin bir köşesinde yaparlardı. (III) Çeşitli meslek gruplarından insanların, Anadolu’dan yeni gelenlerin, iş arayanların buluştuğu Eminönü meydanı gibi yerler de seyyar berberlerin iş muhitleriydi. (IV) Bu sebeple bu berberler,Yeni Cami arkasında çokça bulunurlardı. (V) Müşteri, bir ucu kavisli kesilmiş bakır leğeni çenesinin altında tutardı; ağaca bağlı güğümlerden alınan suyla tıraş yapılır, müşterinin yüzü yıkanırdı.

Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Acele işi olan, ucuza tıraş olmak isteyen kişiler, berberin önündeki tahta iskemleye otururdu.” cümlesi getirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?

A) II. B) III. C) IV. D)V.

6. (I) Beyoğlu kaldırımlarındayım. (II) Ara sıra sendeliyorum. (III) Caddenin kenar çizgileri bir makas gibi açılarak bana doğru geliyor. (IV) Ağır ağır yürüyorum. (V) Bir tespihin taneleri gibi havaya dizili ışıklar, ben sendeledikçe sallanıyor. Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri yer değiştirirse parça anlamlı bir bütün olur?

A) I. ve II. B) I. ve V. C) II. ve III. D) II. ve IV.

7. (I) Stefan Zvveig’in bir romanı vardır: Merhamet. (II) Bu roman daha sonradan Acımak adıyla tercüme edildi. (III) Zvveig orada Doktor Kondor’un ağzından iki tür merhameti tarif ediyor. (IV) Birisi, sizi kavrayan o acı heyecandan

olabildiğince çabuk kurtulmak için kalbinizin gösterdiği sabırsızlıktır. (V) Romanın diğer erkek kahramanı da Teğmen Hofmiller’dir. (VI) Öteki merhamet ise insan gücünün son sınırına kadar dayanmayı başaran acıma duygusudur.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?

A) III. B) IV. C) V. D) VI.

8. Aşağıdakilerden hangisi bir paragrafın giriş cümlesi olmaya uygun değildir?

A) Romanda anlatıma güç katmak için çeşitli yollara başvurulur.

B) Bu tür resimlerde doğanın ana öğe olarak kullanılması tabloyu güzelleştirir.

C) Eleştirmenler, düşünce ile sanatın kaynaştığı yerde yetişir.

D) Edebiyat sanatı, toplumdaki değişik iletişim yollarından biridir.

9. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “beklenti” söz konusudur?

A) Her yaştaki insanın kendinden, çevresinde yaşananlardan birtakım izler bulduğu bir roman ortaya çıkmış.

B) Yazar bu yapıtında, okurlarının beğenilerine uygun yazma kaygısını bir yana bırakmış, ele aldığı olayların yaşandığı dönemi tüm gerçekliğiyle yansıtmak istemiş.

C) Romanı okuyanlar, yaşamlarındaki değişimin nasıl gerçekleştiğini görecek; kimileri nerelere savrulduklarını kimileri ömürlerinin en güzel yıllarını niçin ve nasıl kötü geçirdiklerini anlayacak.

D) Günümüzde çok okunan bu yapıtın, romancılığın temel öğesi olan dil sevgisinden asla ödün vermeyen usta bir yazarın elinden çıktığı, her sayfasından anlaşılıyor.

10. (I) Üniversiteye gitmedim, kendi kendimi eğittim. (II) Çünkü çok sabırsız ve bir o kadar da kendine güvenen biriydim. (III) Üniversite giriş sınavında gerekli çabayı göstermedim, çünkü üniversiteye gitmek ve mimarlık eğitimi almak istemiyordum. (IV) Bu, tamamen annemin tutkusuydu. (V) Eğer üniversiteye gitseydim, başarısız ve mutsuz bir mimar olarak yaşamımı sürdürmek zorunda kalacaktım.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, bir açıklama yapılmıştır.

B) II. cümlede, öz eleştiri söz konusudur.

C) III. cümlede, neden-sonuç ilişkisi kurulmuştur.

D) IV. cümlede, karşılaşılan bir durum eleştirilmiştir.

11. (I) Afetlerin giderek arttığı son yıllarda, hem can kaybının hem de ekonomik kayıpların önlenmesi ya da azaltılması için ülkeler ortak bir çözüm bulmaya çalışıyor. (II) Amaç insanları bilinçlendirmek ve bu tür olaylara müdahalede iş birliğini geliştirmek. (III) Dünya Bankası 2008 raporlarına göre, son 10 yılda dünyada afetlerden etkilenen insan sayısı yaklaşık bir milyarken bu afetlerin neden olduğu ekonomik kayıp ise yaklaşık altı yüz otuz milyar dolar civarında. (IV) Bu afetlerin % 25’i gelişmekte olan ülkelerde meydana geliyor. (V) Gelişmekte olan ülkelerdeki insanlar, gelişmiş ülkelerdeki insanlara göre ortalama 20 kat daha fazla deprem riski altında yaşıyor.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, bir arayıştan söz edilmektedir.

B) II. cümlede, önlem almanın gerekliliği vurgulanmıştır.

C) III. cümlede, kanıtlanabilir yargılara yer verilmektedir.

D) IV. cümlede, afetlerin görüldüğü kimi ülkelerin bir özelliğinden söz edilmektedir.

12. Nar her defasında küçük bir sonsuzluk gibi görünür bana. Işıltılar saçan derin bir karanlık… Hatta onun için neşeli bir bereket de diyebilirim. Sıcak bir öğle vakti, eski bir güz sonudur. Ya da durduğu yerde yuvarlanan, yüzü ihtiyar güneşlerle kaplı ıssız bir Doğu’dur. Narı gördüğümde ilk olarak sarayları, külleri, aşkları ve atlarıyla masallar gelir aklıma. Masallar gelince, kimi zaman gökten üç elma düşer tabii ve ben her defasında bu elmaların bir dizgi ya da çeviri hatası yüzünden düştüğüne inanırım. Onlar aslında nardır, diye diretirim açıkçası.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak;

I. Betimleyici öğelerden yararlanılmıştır.

II. Benzetmelere başvurulmuştur.

III. Çağrışımdan söz edilmiştir.

IV. Birden fazla duyuya seslenilmiştir.

V. Eş anlamlı sözcükler bir arada kullanılmıştır.

aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Yalnız V B) Yalnız IV

C) II ve III D) I ve V

13. Tiyatro oyuncusu, karşılaştığı değişik karakterdeki insanları gözlemlemeli, onların özgün davranışlarını belleğine çizmelidir. Örneğin, filan karakterde bir insan dişlerini nasıl karıştırır, burnunu nasıl siler, bilmelidir. Bu ayrıntılardan oluşan bir koleksiyonu olmalıdır oyuncunun. Gerektiğinde bir oyun için, bunlardan birini ya da birkaçını birleştirip onlardan yeni karakterler yaratmalıdır.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi tiyatro sanatçısında aranan özelliklerden biridir?

A) Kişiliklerden yeni kompozisyonlar yaratmasını bilme

B) Belleğini güçlendirecek çalışmalara öncelik verme

C) Ünlülerin, ustaların çalışma biçimlerini kendine örnek alma

D) Çevresinde olup bitenleri gözlemlemek için önceden hazırlık yapma

14. Hüznün, yaratıcılığı daha çok kamçıladığını düşünüyorum. Çünkü hüzün hem kalıcı hem de doğurgan. Oysa sevinç bir an yakalanabiliyor ve o an uçup gidiyor. Sürgünler, zorunlu göçler, insanların kendi kendileriyle hesaplaşmaları var bu son öykülerimde ve bunların hepsi hüzünlü. Ama “Öykü sadece böyle yazılır.” biçiminde bir genelleme yapmak doğru değil. Elbette uçucu sevinçler de yakalanıp öyküye yedirilebilir. Bundan sonraki öykülerimi öyle kurgulamayı düşünüyorum.

Bu parçada söylenenler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Öykülerinizin konularını yaşanmış, gerçek öykülerden mi seçiyorsunuz?

B) Öyküleriniz genelde hüzünle yoğrulmuş. Neden hüzne meyillidir öyküler?

C) Hüzün ve sevinç neden bir öyküde birlikte yer

alamıyor?

D) İnsanlar hüzünlü öyküleri daha çok seviyor. Hüzün okurlara niçin daha çekici geliyor?

15. Sanatçı, “besin”ini sanattan, sanatçılardan ve onların ürünlerinden, yani “bal” yapmaya, bir öz oluşturmaya elverişli tüm çiçeklerden sağlar. P. Valery, “Başkalarından beslenmek kadar doğal bir şey olamaz. Ancak özgün olabilmek için onları özümsemek gerekir.” derken bu gerçeğin altını çizer. Sanatçının başka sanatçıların yapıtlarından yararlanması, sanıldığı gibi asalakça bir tavır değil, ona kendi “ben”ini, benliğini, henüz farkında olmadığı derinliklerini duyumsatan, özgünlüğünü keşfettiren bir yoldur.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Sanatçıların gelişmek için eleştiriye açık olması gerektiğine

B) Sanatçıların kimi gerçeklerin ayrımına zamanla vardığına

C) Her sanatçının özgün yapıtlar veremeyeceğine

D) Sanatçının kendinden öncekilerin sanatsal birikiminden yararlanabileceğine

16. (I) 70’i aşkın çocuk kitabı yazmış, özellikle 7-14 yaş arası çocukların sevdiği bir yazardır o. (II) Çünkü seslendiği okur kitlesinin dünyasını bütün yönleriyle derinlemesine tanır. (III) Öte yandan yetişkinlere yönelik öykü ve romanlarında güldürü unsuruna bolca yer verir. (IV) Titiz bir gözlem gücü, hoşgörüyü elden bırakmayan bir eleştiriyle bütünleşir. (V) Böylece sağlıklı gülmecenin gerçekleri aşan, sıcak, iyimser ve parıltılı sentezi, daha etkili kılar yapıtlarını.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde söz konusu yazarın dil ve anlatım özelliklerine değinilmemiştir?

A) I. ve II. B) I. ve IV C) II. ve III D) III. ve V.

17. (I) Bosna Hersek’in güneydoğusunda yer alan Mostar, Neretra Nehri kenarında kurulmuş küçük bir kent. (II) Kanuni Sultan Süleyman, Mostar’a bir köprü yapılması için Mimar Sinan’ı görevlendirmişti. (III) Çizimlerini Sinan’ın yaptığı köprü, 1566’dan sonra 400 yıldan fazla bir süre, nehrin iki yakasını birbirine bağladı. (IV) 1993’de yıkılan köprü, barış yanlısı pek çok ülkenin de desteğiyle onarıldı.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır?

A) I. B) II. C) III. D) IV.

18. Eğer şöhretliyseniz, “Sen herkese aitsin. Gülü seven dikenine katlanır.” diyorlar. Ama bana göre öyle şey olmaz. “Ünlü olmanın bir bedeli vardır.” sözünü kim söylemiş bilmiyorum ama kesinlikle aynı fikirde değilim. Yıllarca kendine, kimliğine, duruşuna özen gösteren bir insana, birileri gelip de “kılıç sallarsa” buna kayıtsız mı kalacağım? Ne suç işledim ki ömür boyu göz hapsinde olmak gibi bir bedel ödüyorum? Böyle

düşündüğüm için sanat yaşamımda da özel yaşamımda da başından beri aynı tutumu sürdürmeye çalışıyorum.

Bu sözleri söyleyen kişi neden yakınmaktadır?

A) Ünlenmiş kişilerin sürekli izlenmesinden

B) Herkesçe tanınan kişilerin, yaşamlarına özen göstermemelerinden

C) Haksızlığa uğrayan kişilere yardımcı olunmamasından

D) İnsanların, davranışlarını özgürce biçimlendiremeyişinden

19. Sıradan okuyucu, daha çok, zevk almak için okur. Yazanla bir alıp veremediği yoktur bu yüzden. Düzeyli okuyucuysa yazarları kıskanmaya başlamış okuyucudur. Çünkü iyi metinlerle yüz yüze geldikçe ruhunda, yazar olma hevesi uyanır. Okuduğu metinler için “Bunu keşke ben yazabilseydim.” der. Bu gizli kıskançlığı yüzünden kendisine bir fikrin açık açık dayatılmasını da kaldıramaz. Yazar kim oluyordur da ona ahkâm kesme hakkını buluyordur kendinde? Bu nedenle yazınsal yapıtlardaki düşünce, ancak gizli olursa düzeyli okuyucuya ulaşır.

Bu parçaya göre, düzeyli okuyucu aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?

A) Eleştirel bir tutum takınan

B) Okuduklarından etkilenen

C) Seçici davranan

D) Hoşgörüden yoksun

20. Bu yapıt, yazarın, denemeciliğimizin sınırlarını genişletip ona yeni tatlar kazandırdığı, derinlikli yazılarından oluşuyor. Tanıklıkların, okumaların, gözlemlerin yarattığı deneyimlerini, düşünsel birikimini eleştirel bir yaklaşımla denemenin imbiğinden geçiriyor. Kullandığı her sözcüğü ses, anlam, çağrışım yönlerinden tartımdan geçiren yazar, anlatımını bir “sözcük kuyumcusu” titizliğiyle biçimlendiriyor. Aşktan sevgiye, dostluktan erdeme, birçok kavrama yeni anlamlar yüklüyor. Böylece okurlarını, denemenin derin sularında yolculuğa çıkarıyor, onları değişik düşünce limanlarına uğratarak yaşamlarına güzellikler, incelikler katıyor.

Bu parçadan söz konusu yazarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Sözcüklerin seçimine ve kullanımına özen gösterdiği

B) Yazdıklarıyla yaşamı sorguladığı

C) Duygusal ağırlıklı bir anlatım yolu izlediği

D) Ele aldığı konuları özgün bir biçimde işlediği

21. Bir asırlık ömrü geride bırakmış bir kişiye, “Bu kadar uzun yaşamayı, bu yaşta böyle sağlıklı ve dinç kalmayı, her şeye karşın hayata gülümseyen gözlerle bakabilmeyi neye borçlusunuz?” diye sormuşlar. O da, “Her gün erkenden kalkar, penceremin önüne gider, bir iki dakika dışarıyı seyrederim. Hava sıcak ya da soğuk, güneşli ya da bulutlu olsun fark etmez. Kendi kendime: ‘Bugün tam benim istediğim gibi muhteşem bir gün!’ derim.”

Bu parçada sözü edilen kişinin yaşama bakışıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Her koşulda mutlu olmayı bildiği

B) Yaşama, iyimser bir bakış açısıyla bakabildiği

C) İçinde bulunduğu koşulları istekleri doğrultusunda değerlendirdiği

D) Yaşama ilişkin deneyimlerini paylaşmaktan mutluluk duyduğu

22. Aşağıdaki dizelerin hangisinde kavram karşıtlığı söz konusudur?

A) Gene on beş sene evvel gibi Gazi geliyor.

Gene on beş sene evvelki kadar yükseliyor.

B) Gene başlarda oturmuş, gene göklerde başı

Yıldırımlar gene bir eski silah arkadaşı

C) Ölümün bitmeyen ufkunda yatarken gene sağ

Bir avuç toprak olurken gene yüksek, gene dağ

D) Önünde özlemle, sevgiyle hem de saygıyla eğil,

Bilelim ki onun ölümü bir ayrılık değil.

23. (I) Sazıyla, sözüyle çevresinde hayranlık uyandırıyordu. (II) Hece ölçüsünün kalıplarını kullanmakla birlikte şiirlerinde bir konuşma havası vardı. (III) Bu, ona çağdaş bir şair kimliği kazandırıyordu. (IV) Sazını silah gibi taşıyarak sahneye çıktığında salonlar alkıştan inliyordu. (V) Halk kitlelerinden çok, belki de aydınları etkilemişti.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi kendinden sonra verilen cümlenin nedeni durumundadır?

A) II. B) III. C) IV D) V

24. Türkçeye türlü nedenlerle başka dillerden sözcükler girmiştir. Örneğin: (I) Bir rengin adı olan “mor” sözcüğünün Farsçada “demir pası” anlamındaki “mur” sözcüğünden geldiği düşünülmektedir. (II) Türkçedeki “ak” sözcüğüyle yetinilmemiş, Arapçadan, “süt” anlamına gelen “beyaz” alınmıştır. (III) Türkçede “kara” yokmuş gibi Farsça aynı anlama gelen yabancı kökenli “siya” sözcüğü alınıp “siyah” denmiştir. (IV) Arapça “su” anlamındaki “ma”dan gelen “mai” zamanla “mavi”ye dönüşmüş.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde bir eleştiri havası sezilmektedir?

A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve III. D) I ve IV

25. (I) Yaşamımın yarısı bu kentte geçti. (II) Çocukluk düşlerimi bıraktım bu kentin sokaklarında. (III) Çok zor, sıkıntılı zamanlarım olduğu gibi, çok mutlu anlarım da oldu. (IV) Toprağına göz yaşlarım, havasına kahkahalarım karıştı.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangileri anlamca birbirine en yakındır?

A) I. ve II. B) II. ve III. C) II. ve IV. D) III. ve IV.

26. Edip Cansever deyince ilk akla gelen, “Masa da Masaymış Ha” şiiridir. Şair, “Bugün bakıyorum da ondan başka şiir yazmasam da olurmuş.” diyecektir günün birinde. Bu şiirini bir gün A. Muhip Dıranas övünce, kendini tutumaz: “Üstad ben o şiirden bıktım.” der. Hiç de kızmaz bu tepkiye Dıranas. Çünkü onu çok iyi anlamıştır: “Eh, ben de ‘Fahriye Abla’ şiirinden bıktım. Ne yapalım her şairin bıktığı bir şiiri vardır.” der.

Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tanınmış şairlerin her yapıtının beğenildiği

B) Şairlerin tek bir yapıtla anılmaktan rahatsızlık duyduğu

C) Şairlerin olgunluk döneminde yazdıklarının en beğenilen şiirler olduğu

D) Kolay anlaşılır şiirlerin dillerden düşmediği

27. Geçmişten günümüze kalan büyük yapıtları düşünelim. Örneğin Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı, Stendhal’ın Parma Manastırı, Dostoyevski’nin Budala’sı çağlarının birer tanığıdır. Ama bu yapıtlar çağlarının tanığı olma dileğiyle yazılmamıştır. Yaratıcılarının amacı bu değildir. Zaten bu amaçla yazılmış olsalardı bu başarıyı kazanmaları söz konusu olmayabilirdi. —-.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Bir yazarın, bir sanatçının çağını yansıtması, çağının tanığı olması çok emek ister

B) Sanatçılar, çağlarının havasını kendi kişiliklerinde eritirler

C) Çağına tanıklık etme, sanatçının dünyayı algılayışı, yansıtışı, onu yeniden biçimlendirmesiyle ilgilidir

D) Çağına tanıklık etme, ancak sanata özgü yasalara ve kurallara göre yapılırsa anlamlı olur

28. Romancının ilk görevi özenli yazmaktır. Yani hem insan gerçeğini belli bir dramatik yapı içinde derinlemesine anlatacak hem de bunu yaratıcı bir dille yapacak. İnsanın kendisiyle, toplumla ve doğayla yaşadığı çelişkileri anlaşılır bir dille işleyecek. Bunların dışındakiler yazara kalmıştır. Kimi yazarlar sakindir, bir yer altı suyu gibi usul usul akarlar. Kimileri ise coşkuludur, ortalığı birbirine katmadan duramaz. İyi yazmaları koşuluyla, ikisinin de başımın üstünde yeri var. Ben yazarları dünya görüşlerine, seçtikleri konulara göre değerlendirmem. İyi yazıp yazmadıkları, yaratıcı olup olmadıkları benim için daha önemlidir.

Bu parçada romanda bulunması gereken nitelikler arasında aşağıdakilerden hangisine yer verilmemiştir?

A) Yaşamdaki tutarsızlıkları yansıtma

B) Titiz bir çalışmanın ürünü olma

C) Dile yenilikler getirme

D) Okura yol gösterme

29. Tablo bittiğinde Osman Hamdi Bey onun bir başyapıt olduğuna karar verdi. Sonuçtan hayli memnundu. Ama resmi görenler tabloda ne anlatıldığını anlamakta zorlanmışlardı. Birbirlerine kaplumbağa terbiyecisi diye eski bir mesleğin olup olmadığını soruyorlardı. En okumuş yazmışlar bile böyle bir meslekten söz edildiğini hiç duymamışlardı. Aslında Osman Hamdi Bey de yaşadığı dönemde, herkesçe bilinen, sıradan işler yapmamıştı. İlk Türk arkeoloğu, ilk Türk müzecisiydi, ressamdı, güzel sanatlar akademisi müdürlüğü yapmıştı. Onun kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu gerçekte.

Bu parçada Osman Hamdi Bey ve söz konusu yapıtıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Tanınmış bir sanatçı olduğuna

B) Başkalarınca tartışıldığına

C) Ortaya koyduğu ürünü beğendiğine

D) Yapıtıyla yaşamı arasında bağlantı bulunduğuna

30. “Burası güneşin günde, hatta bazen saatte altı kez doğup battığı tek yer.” diyor rehberimiz. Haksız sayılmaz. Yaklaşık 1500 metre yükseklikte yürürken altımızdaki vadilerden sis, üstümüzdeki tepelerden yağmur bulutları geliyor sürekli. Gri bulutlar hışımla çevremizdeki orman kaplı dağlara çarpıp yağmurunu bırakıyor, bizi iyice ıslatıyor; ardından yine güneşe kavuşuyoruz. Avrupa’nın yaşlı, balta girmemiş ormanlarından ikisi bu sayede hayatta kalıyor. Çayırları renkli bir kilim gibi kaplayan, on beş günde bir yerini farklı türlere bırakan çiçekler bu sayede açıyor.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) İnsana özgü bir nitelik cansız varlığa aktarılmıştır.

B) Nesnelliğe ağırlık verilmiştir.

C) Düşünceler, konuşma havasında dile getirilmiştir.

D) İçinde bulunulan ortam, yapılan gözlemlerle somutlaştırılmıştır.

  • Yazının Bağlantısı: Türkçe Paragraf Testi – 8
  • Tarih: 10 Mayıs 2017
  • Yazının Kategorisi: Türkçe Testleri
  • Yazar:
  • Bu yazıyı RSS ile Takip Et
  • Diğer kaynaklarda arayın: Türkçe Paragraf Testi – 8
  • Filtreleme Seçenekleri
    • Sınıf Seçiniz

    • İçerik Türü Seçiniz

    • Sınav Türü Seçiniz

    Ana Menü