Simyacılar Aristo’nun dünya ile ilgili teorisini baz almaktaydılar. Yani toprak, hava, ateş ve su. Evrendeki her şeyin bu elementlerin bileşiminden meydana geldiğine inanıyorlardı. Ayrıca bu elementlerin doğru miktarlarda ve doğru yöntemlerle karıştırılmalarıyla her türlü maddeye dönüştürülebileceğine de inanıyorlardı. Örneğin su kaynatılarak kolaylıkla havaya dönüşebiliyordu. Gezegendeki her şey hava, su ve ateşin karışımından meydana geldiğine göre bunları doğru şekilde birleştirerek istenilen şeyin yaratılması mümkün olabilirdi. Bu islenilen şeylerin en başında da elbette altın geliyordu. Aristo bu dört elementin insan bedeninde dört farklı salgıyla temsil edildiğini söyler. Bunlar balgam, kan, safra ve kara safra. Sağlıklı bir insanda bu salgıların dengeli olduğuna inanılırdı. Hastalık bu salgılardan birinin fazlalığı veya eksiliğinden kaynaklanırdı. Simya yalnızca sıradan maddeleri altına dönüştürmeyi sağlayan bir reçetenin peşinden koşan bir alan değildi. Aynı zamanda tüm hastalıktan sağlığa, yaşlılığı gençliğe dönüştürebileceğini de iddia etmekteydi. Daha da ötesi bir çok simyacı bunun formülünün de ahlaki kusursuzluğa ulaşmaktan geçtiği şeklinde metaforik bir açıklamada bulunmuşlardır. Onlara göre doğanın başardığı bu dengeyi kalp ve zihin dengesiyle bizler de sağlayabilecektik. Bunun spritüel göstergesi de peşinde oldukları Felsefe Taşı’ydı. Bu taşın spritüel olduğu kadar fiziksel dönüşüme de yol açacağına inanılıyordu. Simya her şeyin gizemini çözeceğini iddia etmekteydi. Zenginliğin, uzun ömrün hatta ölümsüzlüğün sırrını barındırmaktaydı.
Ancak on ikinci yüz yılda simya böyle bir şeyi görmemiş olanlar için gizemli olduğu kadar korkutucuydu da. Simyacılar tuhaf aletler, mistik bir takım büyüler kullanıyorlardı. Ayrıca şifreli bir takım simgeler ve sanatlarının simgesi olan garip renkler kullanıyorlardı. Sonunda Aristo’yla ilgili çalışmalar yasaklandı. O zamanlar her bilim dalının, kilisenin otoritesine meydan okuma olduğu düşünülürdü. Hele spritüel bir temizlenmeyi vaat eden bir bilim kilise için doğrudan bir tehditti. Bu Vatikan’ın neden Tapınakçıların ortadan kaldırılmasına müsaade ettiğine ilişkin başka bir açıklama olabilir.