Ortadoğu ve Kıbrıs
Ortadoğu mu; yoksa Yakındoğu mu? Her iki terim de dünyanın aynı bölümünü anlatmak için kullanılmaktadır. Daha bilimsel olan « Yakındoğu » terimini Avrupalılar, Osmanlıların hemen hemen bütünüyle Akdeniz kıyısında bulunan eski topraklarını belirtmek için kullanırlar: daha çok, coğrafî bir terimdir. Çoğunlukla Akdeniz’in doğusunda bulunan bu bölgeyi nitelemek için kullanılır.
« Ortadoğu », tersine, ingilizlerin yüzyıldan kısa bir süre önce ortaya attıkları daha yeni bir terimdir. Daha çok 1945’ten sonra, Libya’dan Afganistan’a kadar uzanan toprakları belirtmek için kullanılmaya başlanmıştır. Bu yeni sınırları kavrayabilmek için, terimin tanımını kültürel ve jeopolitik bağlamda ele almak gerekir.
Kültürel açıdan, Arap dünyasının Libya’nın doğusunda kalan doğu bölümünü (Maşrık) ve Nil’in « ebedî vadisi »ni içine alır ve eski İskender İmparatorluğu’nun veya Afganistan sınırlarına kadar uzanır. Hatta bazıları dinî nedenlerden ötürü Pakistan da bu kavram için de ele alınırsa da, burada «İngiliz » alışkanlığına uygun olarak Pakistan « Hint dünyası»içinde bırakılacaktır.
Böylece tanımlanan bütün, bir yandan kendi kültürel kimliğini kabul ettirmeye çalışırken, öte yandan çeşitli stratejilerin çarpıştığı jeopolitik bir birim oluşturur. Afrika’nın bir parçası (Libya, Mısır, Sudan) neden bu bütüne sokulmaktadır? Basra Körfezi ile Afganistan’ın engebelerle bölünmüş toprakları arasında ne gibi benzerlikler bulunmaktadır?
İslam ve Araplar iki büyük varlığı temsil ederse de, bu unsurlar bazen çelişkili etkiler de yaratmaktadır. Beride Hıristiyan veya Musevî azınlıklar da varlıklarını (biraz güç de olsa) sürdürmektedir; İslam dünyasının tam bir u-yum içinde olduğu da söylenemez. Öte yandan, Ortadoğu’nun tümü Arap değildir: Türkiye ve Kıbrıs, İran ve Afganistan, İsrail, gibi ülkelerin Araplıkla ilgisi yoktur.
Petrol, çoğunlukla bölgenin tanımlayıcı etkeni olarak gösterilir. Ama bu konuda da tam bir bütünlük yoktur, çünkü bölgedeki önemli ülkelerden çoğu büyük petrol üreticisi değildir.