XIX. yüzyıla varıncaya dek insanlar kendi “Tarihöncesi” dönemleriyle pek ilgilenmemişlerdi. Sadece bir avuç bilimadamı, tarihöncesi insanın varolduğunu kesin olarak savunuyordu. Neden sonra, çok sayıda insan fosili kemiği ve yontma taştan araçlar Avrupa’nın çeşitli yerlerinde ortaya çıkarıldı. Özellikle de Almanya’da, Düsseldorf yakınlarında Neander Vadisi’nde bulunan garip bir kafatası ve birkaç insan kemiği, bilim alanında önemli bir aşama olarak kabul edildi ve daha sonra “Neandertal insanı” olarak adlandırıldı. 1859 yılında, ünlü İngiliz doğabilimci Charles Danvin, Doğal Ayıklanma Yöntemiyle Türlerin Kökeni adı altında bir kitap yayınladı. Bu kitapta, evrim kuramını açıklıyordu: Türler, çevrelerindeki değişimlere uyum sağlamak için, aşamalı olarak değişim gösterirler, aksi halde soylarının tükenmesi söz konusudur. Yine de, insanın hayvan kökeninden geldiği sorunu tam olarak ele alınmamıştı. Ancak, 1871’den başlayarak, İnsanın Kökeni ve Cinsel Ayıklanma adlı kitabında, Danvin, Afrika’yı insanlığın beşiği olarak gösteriyordu.
Bu savın tam tersine, Alman bilimadamı Emst Haeckel, Asya’mn güneydoğusundaki büyük maymunların -gibon (şebek) ve orangutanların- insanlara, Afrika’nın büyük maymunlarından daha yakın olduklarını ileri sürüyordu. Düşüncelerinde haklı olduğu, kendisinin sadık okurlarından biri olan genç Hollandalı doktor Eugene Dubois tarafından doğrulandı. Dubois, 1891 yılında, “pithecanthrope” olarak adlandırdığı insan fosili kalıntılarım Java’da bulmuştu. Bilim alamnda yankı uyandıran diğer buluşlar, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleştiler. Önce, Pekin yakınlarında, ünlü sinantrophus kalıntıları bulundu. Sonra türün ilk Afrika kalıntı örneği bulundu. Bu Australopithecus kafatasının tamım yapıldı ve Londra’da Nature dergisinde, 7 Şubat 1925 tarihinde yayımlandı. Bu bulgular; en önemli çalışma alanım Afrika’nın oluşturduğu,^ müthiş bir paleontoloji serüvenin başlangıcı olarak kabul edildi.
İlk Aletler
Bilinen ilk alet izleri 3 milyon yıl öncesine dayanmaktadır. Etiyopya’nın güneybatısındaki Omo Vadisi’nde bulunan bu izler, Australopitek’ler tarafından yapıldığı düşünülen birkaç santimetre uzunluğunda yontulmuş küçük taş parçalarına aittir. 2.3 milyon yıl önce yontulan yassı çakıltaşlan ise birçok kişi tarafından, Homo habilis insanına mal edilmektedir.
Bunlar taş parçasının ucuna, doğrudan vurularak elde edilen basit aletlerdir. Homo erectus (günümüzden 1.7 milyon yıl önce) ilk çiftyüzlü taşlan (her iki tarafı da yontulup parlatılan taş parçalan) ve ilk baltaları biçimlendirecektir.
Homo Sapiens’ler ile (200.000 yıl önce) alet anlayışı ve yapımı daha belirgin bir hâl alacaktır. Taşlar, daha ince ve keskin çizgilerle yontulacaktır. Neandertal insanının (70.000 ile 35.000 yıl önce) yassı ve geniş taş parçalarıyla, çağdaş insanın ilk kez kemiklere biçim veren kesici aletleri, buna en iyi biçimde tanıklık itmektedirler.
Taunglu Çocuk
Güney Afrikalı bir anatomi hekimi olan profesör Raymond Darı (1893-1988) Afrika’da insanın atalarından kalma ilk kalıntılara rastladığını 1925 yılında haber vermişti. Botswana’da bir taşocağında
bulunan bu kalıntılar, beş-altı yaşlarında küçük bir çocuğun (yandaki çizim) kafatasına (alttaki fotoğraf) aitti. Ancak bu buluş, bilim çevrelerince reddedildi. O dönemde bilimadamlan insanın atalarının Asya’da yaşadığını ve maymun dişleri ile birlikte büyük bir beyine sahip olduklarını kabul ediyorlardı. Oysa, Taunglu bu çocuğun küçük bir beyni ve insanınkiyle benzerlikler gösteren dişleri vardı. Diğer önemli bir özelliği de, kafatası hareketlerinin omuriliğe bağlı olması ve bu küçük insanın iki ayak üstünde dik olarak yürüyebilmesiydi. Dart, ona, Australopitekus Afrikanus (Güney Afrika maymunsusu) adım taktı. Aylarca süren çalışmalardan sonra, Darvvin’in çalışmalarından bu yana,
bilimadamlarmın aramakta oldukları ünlü “eksik halkayı” bulduğuna kesin olarak ikna oldu. Ancak, Raymond Dart’ın, kuramını tam olarak kabul ettirmek için 10 yıldan fazla bir süre beklemesi gerekti.
Tufana Tanık Olan İnsan
1720 yılı dolayında, aynı zamanda piskoposluk kurulu üyesi olan ve İsviçre’nin Zürih kentinde doktorluk yapan, Scheuchzer, Almanya’daki bir maden ocağından çıkarılan bir şist yaprak kayaç levhasını incelemişti. Kendisini şaşkınlığı uğratan bir insan iskeletinin iziyle karşılaştığım söylemişti. Bu kalıntıdan yola çıkarak, onun “suların dibine gömülerek yok olmuş bir ırkın ender bir örneği olan bu kutsal kalıntı” olarak betimlediği bu iskelete, “tufana tanık olan insan” adını takmıştı.
Australopitekus’lar
Australopitekus’lar, Doğu ve Güney Afrika’da 6 milyon ile 1 milyon yıl arasında yaşamışlardır. İlk örneğin, Güney Afrika’da bulunmasından ötürü bu adı taşımaktadırlar. Tanzanya’da bulunan ayak izlerinin de kanıtladığı gibi, iki ayaklan üstünde duran ve yürüyen ilk kişiler onlar olmuşlardır, ama yürüyüşleri henüz pek düzgün değildir. Australopitekus’lar avcıydılar ve alet yapmayı biliyorlardı. Aletleri, yassı çay taşlarını yontarak yapıyorlardı ve az ağaçlı bozkırlarda, akarsu ya da göllerin kıyısında yaşıyorlardı.
Omo Vadisi
Geçtiğimiz yüzyılın sonunda, Fransız araştırmacılar tarafından, Etyopya’daki Omo Vadisi’nde ortaya çıkarılan maden yataklarında binlerce hayvan fosili incelendi. Bu fosillerden yola çıkan uluslararası kuruluşlar, yakın bir geçmişte (1967 ile 1975 arasında) yaptıkları araştırmalarda, insanın atalarının kalıntılarını ortaya çıkardılar.
Rift Vadisi
İnsan fosillerinin bulunduğu bütün madenler (tıpkı Omo Vadisi’ndekiler gibi) Güney Afrika’da Kızddeniz boyunca uzanan Rift Vadisi’nde yer alırlar. Yanardağların külleri ve tortular bu vadide sıkışmışlar ve milyonlarca yıl boyunca dibe çökerek kalmışlardır. Tektonik hareketlerin Sonucunda, çökmeler oluşmuş ve birbirini izleyen tortul katmanlar ortaya çıkmıştır.
“Homo Habilis’e” Doğru
Austalopithecus’lar, ormanlardan bozkırlara kadar çok çeşitli alanlarda yaşamışlardı. Aralarında; kimileri çok iri (aethiopicus, robustus, boisei) kimileri de daha ufak tefektiler (afarensis ve africanus). Birinciler çıkık kemikli yüzlerinden, gözlerinin üstündeki çıkıntılı kaş kemerlerinden, yassı alınlarından ve erkeklerde, kafatasının üzerindeki çok belirgin olan çıkıntıdan tanınıyorlar. Azı dişleri ve ön azı dişleri çok büyüktür, köpek dişleri ve kesici dişleri çok küçüktür; kökler, tahıllar gibi sert besinleri ezerek yedikleri sanılmaktadır. İkinci kümedekiler ise, daha ince bir yüze, gözlerin üstünde daha az belirgin kaş kemerine ve hafifçe çıkıntılı bir alma sahiptirler. Köpek dişlerinin ve kesici dişlerin gelişmiş olması, et yediklerini düşündürmektedir.
Günümüzden iki milyon yıl önce, iklimin değişmesi ve bunun sonucunda kuraklık nedeniyle, oluşan australopithecus’lar bozkır adamları oldular. Aralarından bazdan ilk insanların ortaya çıkmasını sağladılar. Bu insan Homo habilis idi. Yüzleri yassılaştı, alınları çıkıntı oluşturdu, azı ve önazı dişleri küçüldü, gözlerinin altındaki torbacıklar ortadan kalktı ve beyinleri büyüdü. Aletleri australopithecus’lara kıyasla daha çok çeşitlilik gösterdi (yontulmuş taşlara çeşitli biçimler verdiler) ve ilk sığınaklarını oluşturdular (belki de ilk av koruganlarını yaptılar).
İnsanin İlk Ayak İzleri
İlk insanlar, iskeletlerinin de kanıtladığı gibi iki ayaklarının üstünde durabiliyorlardı. Ancak, insanın atalarının iki ayaküstünde durduklarını kanıtlayan ilk izler; kemikler değil, ayak izleridir. Gerçekten de, Mary Leakey ve Richard Hay’in, 1976 yılında, Tanzany; Laetoli’de ortaya* çıkardıktan hayvı ayak izleri arasında insanların da ayak izlerine rastlandı. 3.8 milyon yıl olan bu ayak izleri ıslak ve
oynak tortular içinde biçimlenmiş ve üstlerine örtülen yanardağ külleri sayesinde hiç bozulmadan günümüze dek ulaşmışlardır. Birinde, birbirine paralel iki ayak izine bile rastlanmaktadır. Böylece ayağın boyunu ve adımların gelişimini ölçmek mümkün olmuştur.
Bu izlerin incelenmesi sonucunda, ayak başparmağının öteki parmaklarına bitişik olduğu ortaya çıkmıştır. Yine bu izler, günümüz insanındaki gibi bir taban kemerinin varlığım da kanıtlamaktadırlar.
Afrika Kökleri
Australopithecus’lann geri kalanları yani homo habilis’ler Orta ve Güney Afrika’da ünlü tortuların yer aldıkları bölgelerde bulunmuşlardır: Etiyopya’da; Omo ve Afar, Tanzanya’da; Lactoli ve Olduvai, Kenya’da; Turkana Gölü’nün doğu ve batı kıyılan.
Kenya: İnsanların Kaynaşması
İnsanın ataları arasında, Kenya’da bulunan kalıntılar, büyük maymunlar ve insanların ilk örnekleri sayılıyor. Viktorya Gölü’nde onlardan örneklere rastlıyoruz. Australopithecus’lann ve Homo babilis’lerin dışında, ilk Homo erectus’ler Turkana Gölü tortularında ortaya çıkarılmıştır. Bu buluşlar 1982 yılının Ocak ayında basılan özel pullarda tanıtılmıştır.
Afrika dışında
Australopithecus’lann Afrika’da bulunmasından çok önce, geçen yüzyılın sonuna henüz varmadan, Asya’da insan kemikleri ortaya çıkarılmıştı. Hollandah Eugene Dubois da böylece 1891 yılında, Java’da (Endonezya), Pithecanthropus erectus’un kalıntılarını bulmuştu. Birkaç yıl sonra,
Avusturyalı Zdansky, Çin’de Zhou Kou Dian’da, insan dişleri bulduğunu ilân etti. Bu yeni türe Sinanthropus pekinensis adı verildi. İnsanla olan büyük benzerliklerinden ötürü, tüm bu fosiller, Homo erectus adı altında toplandılar. Demek ki, bu kümedeki insanlar tümüyle Asyalıydılar. Ancak, 1954 yılında, Arambourg, Cezayir’de Ternifine’de bir Homo erectus fosilini günışığma çıkardı ve onu Atlanthropus mauritanicus (Atlas insanı) olarak adlandırdı.
Günümüzde, Kuzey, Batı ve Güney Afrika’da olduğu gibi Asya ve Avrupa’da da pek yakından tanınmaktadır (yaşlan 700.000 ve 200.000 arasında değişmektedir). En eskileri Batı Afrikalılardır (1.7 milyon yıl önce Kenya’da yaşamışlardır). Bu arada, Çin’de bulunan kimi fosiller daha eski olabilirler. Fransa’da yapılan son araştırmalar, insanların 1.5 milyon yıl önce Avrupa’da yaşadıklarım kanıtlamaktadırlar. Ne yazık ki, Avrupa’daki çok sayıdaki kazı alanında insan kalıntıları değil, sadece âletler bulunmaktadır.
Homo erectus’lar kendilerinden önce gelen australopitekus’lara kıyasla daha geniş bir kafatasına sahiptirler (kafataslan 9Ö0 ile 1200 cm3 arasında değişir. Kafa iri, yüz dar, kaş kemerleri çok çıkıntılıdır. Alın geriye doğru yatık, dişler, şimdiki insanlarınkiyle benzerlikler gösterse de, daha , geniş yer kaplamaktadır. Aletleri çift yüzlü olarak yapabilmektedir. Balta yapmayı öğrenmiştir. Gittikçe daha gelişmiş aletler yapmayı denemiştir. Homo erectus birbirinden farklı alanlarda yaşamayı, buralara uyum sağlamayı bilmiştir. Kökenlerinin Homo sapiens olduğu sanılmaktadır. Ateş, hiç kuşkusuz ilk kez Homo erectus tarafından kullanılmıştır. Bu büyülü ve kutsal araç, insanın davranış biçimlerini kökten değiştirmiştir. Bunun yanısıra, ateşe sahip olmayanlarla arasında m kıskançlık, rekabet kavgaları da yarattığı kesindir. Çin’de bulunan ünlü “canavar dişleri”, Homo erectus ve gigantopithecus (dev maymunlar) dişlerinden oluşan kalıntılardı.
“Ateş Savaşı”
1911 yılında yayımlanan, Rosny Aine tarafından yazılan bir kitaptır. Naoh ve iki homo sapiens arkadaşının, bir neandertal kabilenin kendi kabilelerine düzenlediği baskın sırasında kaybolan ateşi bulup geri götürmek için verdiği mücadeleyi dile getirir.