Hindistan’daki Müslüman krallıklar örneğin -Delhi Sultanlığı – Hint- Türk İmparatorluğu kadar geniş topraklara yayılamamışlar, onun gibi bir politik güce sahip olamamışlardı. Babür’ün Panipat’ta 1526’da Delhi Sultam İbrahim Lodi karşısında elde ettiği zafer ona Kuzey Hindistan’ın kapılarını açmıştı. Ama oğlu Hümayun (1530-1556) askeri başarısızlıklara, yenilgilere uğradı. Hatta, 1544 yılında kaçıp İran’a, şahın sarayına sığınmak, krallığını tekrar fethedip ele geçirebilmek için en elverişli zamanı, orada beklemek zorunda kaldı. Oğlu Ekber (1556-1605) on üç yaşında tahta çıktı ve Hindistan’ın en büyük hükümdarlarından biri oldu. İmparatorluğun sınırlarını çok genişletti, 1568-1592 yıllan arasında hüküm sürdü, Malva’nın başkenti Çittor’u (bugünkü Racastan), Gucerat’ı, Bengal’i, Keşmir’i, Sind’i, Orissa’yı fethetti. Aydın ve ılımlı bir hükümdardı, yönetimde reformlar yaptı, Babürlü Hindistanı’nın iyi ve güzelin benimsendiği, değişik dinlerin güzel bir uyum içinde bir arada yaşayabildiği parlak bir uygarlığa kavuşmasını sağladı. Hindular ile Müslümanlar’ın birbirlerine karşı anlayışlı olmalarını istediği için Brahma Hindistanı’nın büyük klasik eserlerini Farsçaya çeyirtti “Mahabharata” ve “Ramayana” İmparatorluğunda Müslüman olmayanlardan alman ve halkın tepkisini çekendi?
İmparator Hümayun’un Mezarı
Ekber tarafından Delhi’de yaptırılan bu mezar, Babûrlüler’in Hindistan’a getirdikleri Timurlu tarzı İran ve Orta Asya mimarisinin güzel bir örneğidir. Bir sûre için sürgünde olan Hümayun, İran şahının sarayına sığınmak zorunda kalmıştı. Ülkesine geri dönerken çok ünlü iki sanatçıyı da kendisiyle birlikte gelmeleri için davet etmişti. Bu sanatçılar Babürlü sanatçılarına Pers minyatür sanatını öğrettiler. Babürlü egemenliğinin ilk dönemlerinde İran uygarlığının etkisi çok yoğundu:
İmparatorluğun resmi ve yönetim dili Farsçaydı. Oysa Babürlüler Sünni Müslüman lar’dı. İran’da hüküm süren komşuları Safeviler gibi Şii değillerdi. Babürlüler indistan’ın kuzeyinde ılımlı bir İslam’ın izlerini bıraktılar.