Hilafet

Hilafet

Hz. Muhammed’in vefatından sonra bütün Müslümanlara önderlik etmek ve İslâm’ın koruyuculuğunu üstlenme görevi. Hz. Muhammed’in ölümünden sonra onun yerine kimin geçeceği tartışma yarattı; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin hüküm sürdüğü “Dört Halife Devri”nden sonra halifelik Emevîlere geçti. Dört Halifeden sonra Emevîlere geçen hilâfet, Muaviye’nin, oğlunu halife tayin etmesiyle baban oğula geçen bir saltanat şeklini aldı. Bu dönemde kuvvete dayalı bir iktidar süren halifeler, hilâfetin Abbasîlere geçmesinden sonra daha yumuşak bir yönetim sergilediler. 1055’ten sonraki dönemde Abbasî

hilafeti, Selçuklu himayesine girdi.

Sonraki dönemlerde bazen eş zamanlı olarak hüküm süren hilâfet makamları oldu. 1031’e kadar Endülüs Emevîlerinde hilâfet vardı. Fatimîler Devleti 11.yüzyıldan itibaren yaklaşık üç yüzyıl hilâfeti elerinde tuttular, Mısır’daki Abbasî halifesinden Yavuz Sultan Selim’in Kutsal Emanetleri devralması üzerine hilâfet Osmanlılara geçti ve Osmanlı padişahtan aynı zamanda halife sayıldı. Osmanlıların Hicaz ve Mısır’da hâkimivet kurmalarından sonra İslâm dünyanda itibarları arttı. Böylece hilâfetin nüfuzunu ülke sınırlan dışında da artmaya başladı.

II. Abdülhamid, hilâfeti siyasî bir avantaj sağlamak için kullanan ilk padişah olarak kabul edilebilir. Onun amacı, Osmanlı hilâfetini tartışmasız bir gerçek olarak ortaya koyarak İslâm dünyasında etkin bir konuma sahip olmaktı. II. Abdülhamid, İslâm dünyasını genel olarak Osmanlı hilâfeti aşısında birleştirmeyi başardı. I. Dünya Savaşı’nda ülke dışındaki Müslümanlar üzerinde etki yaratmak amacıyla bu avantajını kullanmak istedi ve İngiltere, Fransa ve Rusya’daki Muslümanları bu ülkler aleyhine kışkırtmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Savaş sırasında İngilizler, hâkimiyet kurdukları Hindistan’daki Müslümanların tepkisinden çekinerek Osmanlı hilâfetine dokunmayacaklarını her fırsatta tekrarladılar. Savaştan sonra imzalanan Sevr Antlaşması, bu taahhüdün yerine getirilemeyeceği kanısını uyandırdı. Bunun üzerine Hint Müslümanları, Hindistan Hilâfet Hareketi olarak Osmanlı Hilâfetini korumak üzere eylemler başlattı. Bu hareket aynı zamanda Anadolu’da başlayan Millî Mücadele hareketinin de en büyük dış destekçilerindendi. I. Dünya Savaşı’ndan mağlûp çıkan devletlere ne gibi yaptırımlar uygulanacağı tartışılırken hilâfeti elinde bulunduran Osmanlıların durumu, potansiyel bir panislâmist tehdit oluşturacağı gerekçesiyle oldukça hassastı. Ancak Anadolu’da başarılı çalışmalar yürüten Millî Mücadele hareketi buna imkân vermedi. Bağımsızlık Savaşı’ndan zaferle çıkılması üzerine TBMM, 1 Kasım 1922’de hilâfet ve saltanatı birbirinden ayırarak saltanatı kaldırdı. Hilâfet, siyasî yönü olmayan dinî bir kurum olarak kabul edildi ve Abdülmecid Efendi, halife tayin edildi. Cumhuriyet’in ilânından sonra hilâfet kurumunun yeni siyasal eylemlerde bulunmaya devam etmesi ve yeni kurulan rejim için tehdit oluşturmaya başlaması üzerine 3 Mart 1924 tarih 431 sayılı yasa ile hilâfet kaldırıldı. Daha sonra 1926’da Kahire’de yapılan Hilâfet Kongresi vb. çalışmalarla hilâfet kurumu canlandırılmaya çalışıldıysa da İslâm dünyasındaki etkinliğini kaybetti.

  • Yazının Bağlantısı: Hilafet
  • Tarih: 15 Haziran 2016
  • Yazının Kategorisi: Bilgi Bankası
  • Yazar:
  • Bu yazıyı RSS ile Takip Et
  • Diğer kaynaklarda arayın: Hilafet
  • Filtreleme Seçenekleri
    • Sınıf Seçiniz

    • İçerik Türü Seçiniz

    • Sınav Türü Seçiniz

    Ana Menü