Bu yazının başlangıcı, devamı ve bitimi birbirinden farklı biçimlerde yapılabilir. Yüzlerce binlerce çeşitlemeyle… Ama bunların hiçbiri, dil bilgisi iyi olan bir birey tarafından yazılmasından kaynaklanmıyor çünkü dil bilgisi, bir dili yetkince kullanmak için başlangıçta gerekli olan bir aygıt değildir (belki de hiçbir zaman ya da bir zaman sonra çok az). Öyle olsaydı Anadolu’da ya da ülkenin herhangi bir bölgesinde dili ortalamanın çok çok üstünde iyi kullanan ancak temel eğitim dışında öğrenimine devam etmemiş/edememiş bireylerin dili iyi kullanabilmesini nasıl açıklayacaksınız? Durum bu iken örgün, yaygın, aile içi, sokakta yürürken, alışverişe giderken ve neredeyse uykuda rüyamızda bu dil bilgisine gereğinden fazla zaman, emek ve para harcamamızın nedeni ne? Üstelik dili, iletişim becerisinin gelişimini ve öğrencinin derse olan ilgi ve gelişim isteğini olumsuz yönde etkilerken?
İlköğretimden ortaöğretim sonuna kadarki 12 yıllık sürede bir öğrenci kurslar, etütler, evdeki çalışmalar, hafta sonları kursları hariç sadece okulda dille ilgili en az 2500 ders saati görüyor. Üstelik anadili! Ve üstelik bu öğrenci neredeyse hayatının her anında Türkçeyi etkin olarak kullanıyor. Ve ayrıca filmler, gazeteler, dergiler, belgeseller, sokakta konuştuğu dil yine Türkçe. Peki dil eğitimi bu kadar yoğunken ve özellikle dil bilgisine verilen önem ve zaman bu kadar fazlayken ortaya çıkan ilk basamak sonuçlar: Kendini tam anlamıyla ifade edemeyen gençler, neyi neden nasıl yazacağını/söyleyeceğini kestiremeyen öğrenciler; yazım, noktalama ve anlatımsal sorunlarla dolu sınav kağıtları ve sözel sunular, ilerletilemeyen dilsel beceriler… İkinci basamak sonuçlar: Her geçen gün azalan nitelikli yazı, yazar, çizer azalımı… Türkiye kitap basımında dünyada onuncu sırada (Türkiye Yazarlar Birliği 2017 sonu verisine göre ülkede 2017’de toplam 408 milyon kitap basılırken bunun 210 milyon eğitim -sınav amaçlı- kitabıdır.) ancak bunun yüksek olmasının nedeni kütüphane azlığının bireyi kitap almaya yöneltmesi, sınav odaklı eğitimin öğrencileri ders materyali almaya zorlaması, öğrenci fazlalığı gibi nedenlere bağlayabilir. Ancak geri kalan yazınsal türlerin niteliği iç açıcı mı? Kastım yabancı dillere çevrilen kitapların azlığı ya da çokluğu değil çünkü sadece bir iki baskı yapıp birkaç bin satan ve yabancı dillere çevrilmeyen kimi kitapların dili de kurgusu da mükemmele yakın. Market raflarına konulan ve 4.90 ya da 9.90 TL etiketi yapıştırılan kitapların “okunmaya değer” olduğu herhalde savunulacak değil. Üçüncü basamak sonuçlar (ki en vahimi): Toplumsal duyarlılığın, tahammülün ve yapıcı dilin azalmasıdır ki bu dil ve dili kullanmayla ilgili doğrudan ilintilidir.
Gelişmiş ülkeler sınıfında olmayan ülkeler ikinci hatta üçüncü dili bile öğrencilerine öğretebiliyorken biz 2500 saatlik dille ilintili derslerde (yukarıda değinilen diğer eklemelerle birlikte bu süre 4000 saate yaklaşmaktadır) biz nasıl Türkçenin etkince kullanılmasını sağlayamıyoruz? Ki yabancı dili nitelikli bir şekilde öğreten dil kursları genelde 750 saatin altında ders vermektedir. Ve işin daha da korkuncu Türkçenin kullanım eksikliğinden ötürü diğer tüm derslerin de tamlık içinde anlatılması/anlaşılması aksıyor hatta resim, müzik ve beden gibi yetenek ve yaratıcılık isteyen derslerden de istenilen verim alınamamakta çünkü ancak dil-düşünce-beyin-yaratım-aktarım-üretim bileşkeleri arasındaki uyumun sağlanması soncunda amaçlar sağlanabilir. Dil gelişimi/geliştirimi sekteye uğramış bir birey beynin yapması gereken işlevlerin yerine getirilmemesi demek. Düşünme, sorgulama, eleştirme, yaratma, eklemleme, öngörme, varsayım, çözümleme, değerlendirme, birleştirme… yönleri gelişmemiş bir birey, bir birey midir?
Son yıllarda uluslar arası sınavlarda (ki bu sınavları ölçüt alıp hade onların ölçütü bazında gelişelim deme yanlışlığına düşmem zira her ülkenin, eğitim eğiliminin bağlamı ayrıdır) matematik becerilerinin dil bilgisinin beynin analitik ve problem çözme becerisini törpülemesiyle ilintili olduğunu yazının tamamını okuyunca sanırım daha net kavrayacağız.
Dil bilgisini Neden İşliyoruz?
Bedene girmiş bir virüs diyelim. Bir zamanlar bir biçimde kaptığımız ve bünyemizde taşıdığımız bir hastalık. Bizle bütünleşmiş ve gelişmemizi engelleyen bir yapı sistemidir. MEB’in hem yıllık planlarında dil bilgisine ayırdığı zaman hem de merkezi sınavlarda dil bilgisinden sorduğu soru yüzdeliği çok yüksek değilken iş uygulamaya gelince neredeyse ders zamanlarının yarısı dil bilgisine ayrılmaktadır. Üstelik saatlerce yazdırılan yazılar, çözdürülen binlerce soru, tekrarlar, sınavlarda sormalar olmasına rağmen hala da başarılamamış bir dil bilgisi öğretimi. Demek ki bu kadar “değer atfedilmesi”ne rağmen başarılamayan bir alan olması öğretiminde de sorun olduğunu göstermektedir.
Dil bilgisinin neden öğretildiğine ilişkin bir kaynak taraması yapılması yapıldığında hemen hepsi bunun gerekliliği, onlarca kaynaktan derlenmiş düzenli cümleler görülür ama bu yanılgıdır çünkü o kitaplar da varlığını dil bilgisinin varlığından alır. Bir nevi kafa kol ilişkisi.
Dil bilgisini işlemek öğretmen için kolaydır: Standarttır. Öncesinde bir hazırlık ve planlama yapılmasını gerektirmez. Yazdırması, anlatması uzun sürdüğü için sınıf hakimiyeti ve öğretmen yönetimini hakim kılar, ölçme ve değerlendirmesi kolaydır, öğretmeni öğrenci karşısında bilgili gösterir, öğretmenin kendisini geliştirmesini gerektirmez vs.likler dil bilgisinin işlenme meşrutiyetini güçlendirir. Ayrıca dil bilgisi, dil eğitimi içerisinde anlamsal konulara ve etkinliklere oranla daha somut olduğundan öğretmen bir şey öğrettiğini sanırken öğrenci de bir şey öğrendiğini düşünür. Ki sıklıkla karşılaşan durumsa öğrencilerin, öğretmen dil bilgisi işlendiğinde öğretmenine derse ne zaman geçeceğiz? tarzındaki talepleridir. Bu istek, durum artık hastalık/bağımlılık aşamasına geldiğidir. Öğrencinin farkında olmadığı şeyse tüm iletişim süreçlerinde zaten dil bilgisini kullandığıdır. Dil bilgisi dersini görse de görmese de öğrenci hem anadilini hem de bildiği diğer yabancı dilleri zaten bilip kullandığıdır zira dil bilgisi, dilin varlığından binlerce yıl sonra o dilin uzmanlarınca yazılı/sözlü hale sokulmuş kurallarıdır. O kurallar yazılmadan/söylenmeden de hem dil hem de o dili kullananlar o kurallara doğal olarak sahipti.
Dil bilgisi olabildiğince okullardan kaldırılmalıdır. En azından temel öğretimde. Yerine ise dilin canlı halini koymak gerekir. Öyle birkaç basit etkinlikle değil tamamıyla. Çocuk kitaplarının öğrencilerle buluşturulması sağlandıktan sonra okuldaki doğrudan okuma saatleri arttırılmalı, anlama dayalı etkinlikler (kaliteli bir metnin devamını getirme, eğitsel içerikli kısa filmler gösterilip üstüne değerlendirmeler yapılmalı, resim-yazı/yazı-resim uzantılı çalışmalar oluşturulmalı, grup/bireysel öyküler yazılmalı, karikatür saatleri oluşturulmalı vb vb) arttırılmalıdır. Bunlar yapılırken ciddi ve bilinçli bir hazırlık süreci şart. Sınıfın/öğrencinin düzeyi, etkinliğin öncesi ve sonrasındaki bağlam gibi ayrıntılar bütüncül bir biçimde tasarlanmalıdır. Dil bilgisine neden gerek yokun en temel nedeni dil becerisini, dili öğrenme isteğini ve merakını engellemesidir denilebilir. Çocuk sınıftaki dil bilgisi saatleri dışında rahatlıkla kullandığı dili o saatler gelince muammaya dönmektedir. Yıllarca eğitim almasına rağman hala yapım ekinin işleyiş mantığını (ezberini değil), da’nın yazımını, şey’in ayrılığını, ses olaylarının nedenselliğini, yalnış’ın yanlışını tam anlamıyla kavrayamamaktadır. Ki bu değinilen örnekler, aslında değer olarak hiç düzeydedir. Dilin bütüncül geliştirilmesi gerekirken fiilimsi öğretimine 3-4 hafta ayrılması ne ile açıklanıp savunulabilir?
Dil bilgisi illa verilecekse anlam üzerinden verilmelidir çünkü siz nitelikli ve kalıcı bir dil bilgisi öğretimini sağlayabilmek istiyorsanız anlam ağı gelişkin öğrencilerle bunu sağlayabilirsiniz çünkü dil bilgisi –yazım kuralları hariç- anlamdır. Siz cümle kurmayı bilmeyen ve cümlenin nerede başlayıp nerede bittiğini bitmeyen öğrenciye noktayı, öznenin yüklemle ilişkisini ve bu ikisinin sözdizimsel yapıdaki ağını kavramayan öğrenciye önce cümlenin öğelerini sonra virgülü kavratamazsınız. Anlamsallığı güçlü olmayan öğrenci dil bilgisinin eğitimini dili kusursuz kullanmak için değil sınavda not almak ya da doktor olmak için ezberler ve işi bittiğinde beyni bunu kendiliğinden siler.
Yazı uzadı. Dilbilgisi eğitimi nasıl verilmelidir?’in yanıtı bir sonraki yazının devamı olsun zira kapsamlı ve yazılmak için değil işlevsellik katsın diye yazılacak bir yazı olacak.
Yazının okunması ve paylaşılması isteğiyle, emekle kalın.
Aydın MERAL
27 Ocak 2018