Batiskaf
Deniz dibini araştırma girişimlerinde, çok geçmeden, kullanılan araçların çeperlerine uygulanan basınç sorunuyla karşılaşıldı: Bu basınç her 10 metrede 1 bar yükselir; dolayısıyla 1 000 m derinlikte, atmosfer basıncının yüz katım bulur {temel ilkesi Aristoteles’e bağlanan dalgıç hazneleri, 100 m’den derine inme olanağı vermez). 1930 yılından sonra demir-çelik sanayisinde gerçekleştirilen gelişmeler, güvenlik nedeniyle yüzeye çelik halatla bağlanan batisf erlerin f 1 360 m derinliğe inmeye elverişliydiler} yapılmasını sağlamıştır. Denizaltılar dalmak için, dalma sarnıçlarına su alma, yüzeye çıkmak için de bu suyu sıkıştırılmış havayı kullanarak dışarı atma ilkesiyle çalışır ve 4 000 m’nin altına inemezler. Gerçekten, sıkıştırılmış havayı depolama basıncının, ulaşılacak en büyük derinliğin basıncından (sözgelimi 4 000 m’de 400 bar) yüksek olması zorunludur. Öte yandan, 7 000 m derinlikte, depolanmış havanın yoğunluğu suyun yoğunluğuna eşittir ve denizaltı bu derinlikten yüzeye çıkamaz.
1948’de Auguste Piccard, stratosfere kadar yükselen balonlarda kullanılan ilkeyi denizaltılara uygulamayı düşündü: Dalma sarnıçlarına hava yerine sudan daha hafif olan benzin doldurulursa, benzin boşaltılıp su alınarak daha derine inilebilir. Aygıt, balonda olduğu gibi, sudan daha ağır olan kurşun safrayı atarak su yüzüne çıkar.
Bir denizaltıya benzeyen batiskaf, benzin taşıyan bir yüzücü, pervaneli iki motor, akümülatörler, bir kumanda ve gözlem küresinden oluşur. Dalışta, yalnızca 1500 barlık bir basınca dayanabilen kürenin içi atmosfer basıncındadır. Yüzücünün iç basıncıysa, su basıncına eşittir (bu durum benzinin boşaltılmasını kolaylaştırır). 1960 Şubatında A.B.D. batiskafı Trieste, derinliği 10 000 m olan Mariana adaları çukuruna inmeyi başarmıştır, m